17 Şubat 2009

İki adam...

BİRİNCİ adam; "Bunlar cumhuriyeti yıkıp tarikat devleti kuruyorlar" dedi...

İkinci adam; ne kadar molla, sofu, tarikatçı, mürit, karısı türbanlı varsa devlet kadrolarına doldurdu...

Birinci adamı suçladınız...

(.........)

Birinci adam;
Tandoğan’da, Çağlayan’da, Kordon’da "Türkiye laiktir, laik kalacak" diye bağırdı...

İkinci adam; Anayasa’mızda cumhuriyetin temel ilkesi laikliği tekmeledi...

Birinci adamın evini bastınız...

(.........)

Birinci adam;
Mustafa Kemal’in açtığı çağdaşlık yolundan sapıldığını öne sürdü...

İkinci adam; ortaçağ görüntüsüyle, türbanı-tesettürü ile çıkıp devletin tepesine oturdu...

Birinci adamı yakaladınız...

(.........)

Birinci adam;
Türkiye’yi yöneten iktidarın, irticanın merkezi olduğunu öne sürdü...

İkinci adam; devletin en yüksek mahkemesi Anayasa Mahkemesi’nde yargılandı ve "irticai faaliyetlerin merkezi olduğuna" karar verildi...

Birinci adamı içeri kapattınız...

*

Birinci adam:


Emekli maaşından başka bir şeyi yok... Genelde devletin verdiği lojmanlarda oturur... Topluca yemek yediklerinde, bir ara masanın altından paralar toplanır da yemeğin faturası ödenir... Hep aynı takım elbiseyi giyer... En zenginleri, yani "kasa" dedikleri tutukluyken öldüğünde, cenazesi para toplanarak kaldırılır...

İkinci adam:

Altın zengini... Torba altınlarını medya yaza yaza bitiremez... Damatlar, oğullar, dünürler, yandaşlar, ortaklar, komisyoncular... Yumurta işleri, bakliyat işleri, mısır işleri, gemicik işleri, parfümeri işleri, mücevherat işleri... Tümü din-iman adına, gizli-kapaklı ve akıl almaz bir iktidar nimeti...

Ama siz birinci adama kızdınız...

(.........)

Birinci adamı;
vatan haini saydınız...

İkinci adamı; başınıza taç yaptınız...

Tebrik ederim sizi...

İyi yaptınız...

Bekir Coşkun - Hürriyet, 17 Şubat 2009

16 Şubat 2009

Türkiye'nin En Yüksek Maaşlı Gazetecisi Fehmi Koru mu?

Takip edenler bilir; Fehmi Koru Odatv.com’a “Başka sorunuz var mıydı” demiş, biz de sorularımızı yöneltmiştik. Ancak Koru’dan bir türlü ‘çıt’ çıkmadı.

Ne sormuştuk; hatırlayalım.

Koru’nun, Yeni Şafak’ta çift kimliğiyle kaleme aldığı yazıların dışında 4 ayrı televizyon kanalında program yaptığını yazdık. Bu haliyle, medyanın en çok kazanan isminin kendisinin olup olmadığını ve bu bağlantılarını neye borçlu olduğunu sorduk. Ancak; Fehmi Koru bu soruları bir türlü cevaplamadı ya da cevaplayamadı.

Sayın Fehmi Koru,

Sizden bir yanıt gelmeyince, iş başa düştü ve ben tek tek araştırdım, ilginç rakamlara da ulaştım.

Araştırmalarıma göre siz;

ATV’den program başına haftalık 8 Bin TL, yani aylık 32 Bin TL;

TRT’den program başına haftalık 2 Bin 400 TL, yani aylık 9 Bin 600 TL;

Kanal 7’den aylık 11 Bin TL;

Kanal 24’ten program başına haftalık 5 Bin 500 TL, yani aylık 22 Bin TL;

Yeni Şafak’taki yazılarınızdan ise (Fehmi Koru ve Taha Kıvanç imzalı); eğer zam gelmemiş ise aylık 15 Bin Euro (yaklaşık 31 Bin TL) alıyorsunuz.

Bu rakamları topladığımızda; aylık size gelen maaş 105 Bin 600 TL olarak görünüyor. Bunlar benim bulduğum sonuçlar, eminim ki siz daha çok kazanıyorsunuzdur.

Sayın Koru,

Gelin şu gerçek rakamları açıklayınız. Benim yazdıklarım devede kulaktır, kim bilir…

Meselenin diğer boyutuna da gelelim.

Sayın Koru,

Sizi bu kadar vazgeçilmez kılan nedir? Köşk’e olan yakınlığınız mı? Böylesine iddialar sürekli konuşuluyor kulislerde. Halbuki siz değil miydiniz yıllarca; Köşk’le ilişkilerinden dolayı gazetecileri, gazetecilerle ilişkilerinden dolayı da Köşk’ü sert bir dille eleştiren?

Kendi arşivinize bakınız; ne diyorsunuz dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel için:

Süleyman Demirel ise basınla 'seçmeci' bir ilişki düzeni kurdu; etkinliklerini izlemesine, gezilerine katılmasına izin verdiği gazetecilerden 'uyum' bekliyor, beklediği gibi davranmayanı gözünün önünden uzaklaştırıyor. Eğer o gazetecinin çalıştığı kurumu da listeden düşmeseydi gazeteci adı silmesi önemsiz sayılabilirdi; ancak Çankaya kapıları, cumhurbaşkanlığı gezileri sevmediği basın mensuplarını çalıştıran gazetelere sımsıkı kapalı... "Devlet rutin dışı işler de yapar" sözüne itiraz etmesi beklenenler bunu yaptıklarında kendilerine sağlanan kolaylıkların ortadan kalkacağını biliyorlar; suskun kalmalarında bu ruh hâlinin rolü acaba ne kadar? Tuttuğu yazarlar veya sevmediği gazeteciler için patronlar nezdinde devreye girdiği söylentilerinin doğruluğunu kanıtlayabilecek durumda değilim... (15 Şubat 2000 / Yeni Şafak)

Yetmedi mi? Siz değil miydiniz sürekli olarak gazetecilerin angaje olmasını eleştiren? Bakınız bu da 4 Mayıs 2000 tarihli Yeni Şafak yazınızdan bir bölüm:

“Devletin ve siyasilerin medyayla ilişkileri bir süredir tuhaflaştı; meslek kuruluşları ses çıkarmadığı, dayanışmaya girmediği için denge daha da bozularak devam ediyor. 'Basın toplantısı', adı üstünde, halkın haber alma hakkını kullanan bütün yayın organlarına açık olmak zorunda; ancak, başbakan medyayla buluşma adı altında evinde bir toplantı düzenliyor ve kendi seçtiği gazetecileri oraya çağırıyor. Sorsanız, "Evim değil mi, canımın istediğini çağırırım" diyecek...


Sayın Koru,

Örnekler çoğaltılabilir, gerek yok. İşte sizin – benim araştırdığım kadarıyla- medyadan kazandığınız paralar, işte yıllar önce yazdığınız yazılar.

Şimdi tekrar soruyorum:

Türkiye’nin en yüksek maaşlı gazetecisi siz misiniz?

Gelin gerçek rakamları açıklayınız da, bu sorunun cevabını hep birlikte öğrenelim.

Barış Pehlivan - OdaTV
Related Posts with Thumbnails