01 Nisan 2008

TRT'nin 'yeni' yüzleri

AKP iktidarının sesi haline gelen TRT'de birçok program dinci basın kurumlarında görev yapan ve Fethullah Gülen cemaatine yakın isimler tarafından hazırlanıp sunuluyor. Programcılar arasında, Fethullah Gülen'in şiirlerini ve metinlerini seslendirenlerin yanı sıra daha önce Samanyolu ve Kanal 7 gibi televizyonlarda görev yapan isimler de yer alıyor.

AKP iktidarının hazırladığı yasa tasarı'yla yapısını baştan sona değiştirmeyi planladığı TRT'de, programların içeriği ve sunucuları da hızla değişiyor. Bu programlardan bazıları ve sunucuları şöyle:

Enine Boyuna: TRT-1'de Cuma günleri 23.05'te yayımlanan programı Siyaset Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı Yöneticisi Dr. İbrahim Kalın sunuyor. Kalın aynı zamanda Zaman ve Today's Zaman gazetelerinde yazıyor.

Sen-Siz Olmaz/Olur mu?: Çarşamba günleri 21.55'te TRT 1'de canlı olarak ekrana gelen programda bir dönem polis akademisi dekan yardımcılığı görevini yürüten Dr. Önder Aytaç, konuklarla sohbet ediyor. Aytaç, Polis Akademisi'nden 4 öğretim üyesi ile birlikte hazırladığı Türkiye Güvenlik Sektörü ve Demokratik Gözetim adlı raporla tepki çekmişti.

Ezber Bozan: Daha önce Zaman ve Yeni Şafak gazetelerinde köşe yazan Tamer Korkmaz tarafından hazırlanan program, salı günleri TRT 1'de saat 22.55'te yayımlanıyor.

Felsefe Konuşmaları: Programda Prof. Dr. Teoman Duralı belirlenen bir konu üzerinde konuşuyor. Teoman Duralı'nın yazıları Yeni Şafak ve Zaman gazetelerinde yayımlanıyor.

Rengâhenk: İlker Gültekin tarafından hazırlanan program TRT-2'de hafta içi her gün saat 20.30'da yayımlanıyor. Gültekin, Fethullah Gülen'in yazdığı metinleri seslendiriyor.

Gündeme Dair: TRT-1'de pazartesi günleri saat 13.30'da yayımlanıyor. Gazeteci Emre Aköz ve AKP'li Özlem Türköne'nin eşi Mümtazer Türköne tarafından sunuluyor.

Şenlik Var: Program daha önce Samanyolu TV'de Maceracı adlı programı hazırlayan Murat Yeni tarafından sunuluyor.

Bedirhan Gökçe ile Gecenin Kıyısında: Çarşamba günleri TRT 1'de yayımlanan programı, daha önce Kanal 7'de program yapan Bedirhan Gökçe sunuyor. Gökçe, Fethullah Gülen'in şiirlerini de seslendiriyor.

Kaynak: Cumhuriyet Gazetesi

Devlet Nerede?

Elimde notlarla bir kafede oturuyorum...

Bir Paris sabahında Türkiye'de olup bitenleri izlemeye çalışıyorum...

"Besleme medya"nın tetikçileri görevlerini yerine getirip "muhbir yurttaş"lığı sürdürüyorlar...

Koskocaman bir aferin onlara!..

Şimdi yazıma başlayabilirim...

***

Başbakan, Kuran'dan ayetler okursa cami imamı ne yapar?

İmamı TV'lerde izledim...

Başı örtülü bir kadın, cenaze aracındaki babasının tabutuna elini koyup ağlayınca imam konuşmaya başlıyor:

"Babanın cenazesine elini sürme!"

Başbakanın adı: Tayyip Bey...

İmamın adı: Abdullah Efendi...

Başbakan ve imam!..

Söylemlerine bakın ve kararı siz verin!..

Türkiye'de yaşananları dehşet içinde izleyenlerden birisiyim...

Gelişmeler ürkütücü...

İmam Abdullah daha önce uçak kazasında yaşamını yitiren Mümine Bulut'un cenazesine katılanların yakalarına taktıkları fotoğrafları çıkarttıktan sonra namazı kıldırmıştı.

Bakın İmam Abdullah şimdi ne diyor:

"Yüksek sesle ağlamak, yüzünü gözünü yırtmak bizim dinimizin yasak ettiği Cahiliye âdetidir... Kadınların sesi 4 duvar arasından dışarıya asla çıkmayacak...

Kadın sesi 4 duvar arasından çıktı mı bu hayâ perdesinin yırtılmasıdır, Allah korusun... Çocuklarınızı mutlaka sabah namazına kaldırın ... Çocuklarınızı sabah namazına kaldırmadınız mı kıyamet günü onun hakkını veremezsiniz.

Televizyonları fazla seyretmeyiniz, göz nurunuz, yüz nurunuz gitmesin ..."

***

Böyle olayları önemsemiyor toplum...

Kadınlar tepkisiz!..

Neden, niçin tepkisiz laik demokratik Cumhuriyetin kadınları?

Çünkü korkuyorlar!..

Erkeklere gelince, onlar da korkuyor!..

Nevruz gösterilerinde Türk bayrağı yakılıyor, polis seyrediyor...

Polis baskı altında!..

Polis, Türk bayrağını yakanlara dokunamıyor, savcılar olup bitenleri sadece izliyor...

Bahçeşehir Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Deniz Arıboğan (Hürriyet-26 Mart 2008) ne diyor olup bitenleri değerlendirirken:

"Devletin hukuk sistemi iflas etmiştir. Ordu kıpırdayamaz durumdadır. Yasama ve yürütmede kriz vardır. Devlet çökmek üzere ve aslında böyle bir çöküşten ya kaos, ya askeri darbenin çıkması beklenir. Eğer sistem böyle giderse, devlet kendi içinde çatışmaya doğru giderse iki yıl sürmez Türkiye'nin bölünmesi veya Kürt devletinin ortaya çıkması muhtemeldir. Bu, laik-antilaik çatışması değil, Kürt devletinin kuruluş aşamalarıdır. Herkesin bu tehlikeyi görmesi gerekir."

Şimdi gelelim Londra'da yaşayan Nejat Köse'nin mektubuna:

"Size demokrasinin beşiği, güneş batmayan imparatorluk olarak nitelenen İngiltere'nin başkenti Londra'dan yazıyorum. Burada insanlar özgür, dilerse Hyde Park'a gidip Kraliçe'ye ve ailesine veya hükümet yetkililerine her konuda söz söyleyebilir. Serbesttir ve cezası yoktur.

Trafik polisi, Başbakan'a veya Kraliçe'ye trafik cezası keser, karşılığında o polis kahraman olur. Fakat IRA lehinde bir köşe yazarı yazı yazsın, bir bilim adamı IRA'yı övsün veya sokaktaki bir vatandaş IRA'nın renklerini ifade eden bir rozet taksın, emin olun o kişi dünyaya geldiğine pişman olur. Mahvolur. Kim olursa olsun hiç fark etmez.

Demokrasi, IRA söz konusu olduğunda biter. IRA'yı öven kişi faili meçhul olur. O kişinin akıbetini kimse sorgulamaz, sorgulayamaz. Nevruz kutlamalarında İstanbul'da Türk bayrağı yakılmış. Nerede vali, emniyet müdürü? Nerede devlet? Nerede halk?

Emin olun kahroluyoruz. Bu kadar mı aciziz? Bu çapulcularla neden baş edemiyoruz? Nerede güvenlik güçleri? Nerede köşe yazarları!" (Hürriyet, Yalçın Bayer -26 Mart 2008)

***

Türkiye giderek gerilirken imam, kadınlara sesleniyor:

"Sesiniz dört duvar arasında kalacak..."

Başbakan ayetler okuyor, yüzde 47'nin verdiği güçle, besleme medyanın desteğiyle uzlaşma çağrılarına aldırmayıp "hesaplaşırız" mesajı veriyor...

Türkiye'yi gergin günler bekliyor. Toplumda bir yılgınlık, bir korku egemen.

Geçen yılkı Cumhuriyet Mitingleri'nin arkasında Ergenekon'u arayan bir düşünce yapısı toplumu kışkırtmayı sürdürürken susacak mıyız?

Asla!..

Sloganımız şu:

"Ne şeriat ne darbe, tam bağımsız laik demokratik Türkiye!"

"Besleme medya"ya gelince!..

Onlarla demokratik savaşıma yazılarımla devam!..

Hikmet Çetinkaya - Cumhuriyet, 01 Nisan 2008

Kapatma Davası ve Rehn Geyiği!

AKP'ye yönelik kapatma davasının Anayasa Mahkemesi'ndeki süreci dün resmen başladı. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya'nın hazırladığı iddianame AKP'ye özel olarak ulaştırıldıktan sonra "savunma süreci" başlayacak.

Bu süre bir ay... AKP isterse uzatılabilir...

AKP ve medyası, dün olağanüstü bir beklenti içindeydi. Anayasa Mahkemesi, iddianameyi reddedebilir, böylece dava, en azından bir süre için devreden çıkmış olurdu. AKP'liler bu olasılığın gerçekleşmesi halinde ne yapacaklarını şöyle özetliyorlardı:

"O zaman anayasa değişikliğine gerek kalmaz!"

Salt bu yaklaşım bile, AKP'nin anayasa değişikliğini sadece ve sadece kendisi için istediğinin en somut göstergesi.

Dava ne kadar sürer?

Önceki kapatma davaları da dikkate alındığında bu yılın son çeyreğini bulur.

Nasıl sonuçlanır?

Bu sorunun yanıtını biz vermeyelim, AKP kulisine bırakalım. Arkadaşların yorumu şöyle:

"Bizi kesin kapatırlar. Ona göre önlem alalım... Anayasayı değiştirip, davayı ne olursa olsun düşürelim!"

Yeniden altını çizelim, bunlar AKP kulisinde konuşulanların bir bölümü... Öteki bölümlerini başka yazı konusu yaparız!

***

Dava başladı... Bize göre bu sürecin nasıl seyredeceğini iyi öngörenler arasında iki kesim var:

AKP ve AB...

AKP boyutunu bir ölçüde yukarıda aktardık... AB'den gelen haberler aynı zamanda Türkiye'ye bakışın göstergesi.

AB komisyonunun ilerlemeden sorumlu üyesi Olli Rehn 14 Mart'ta açılan kapatma davası için 15 gün sonra şöyle konuştu:

"Eğer AKP kapatılırsa AB müzakereleri kesilir!"

İlk soru:

DTP'nin kapatılma davasında bu değerlendirmeyi yaptı mı?

Hayır...

İkinci soru:

Rehn, davanın açılıp-açılmamasını sorun etmiyor. Kararı yorumluyor. Bu durumda Rehn için sorun Türkiye'de yasaların ne olduğu-olmadığı değil, AKP için ne karar verildiği, öyle mi?

Evet... Yaptığı açıklama onu gösteriyor.

Bu durumda ortaya şu gerçek çıkıyor:

AB için önemli olan Türkiye'nin demokratikleşmesi, yasalarının AB'ye uygun olup olmaması değil, AKP'nin başına bir şey gelmemesi... Anlaşılan AB, Türkiye'ye özel AB komiseri atamayla AKP icraatı arasında bir fark görmüyor. O yüzden de ne pahasına olursa olsun, korumaya çalışıyor.

***

Rehn, eğer şunu deseydi, bir ölçüde anlardık:

"Türkiye'de parti kapatmaya ilişkin yasalar çok ağır. Kapatma aşamasına gelmeden önce partilerin denetimi için daha alt mekanizmalar olmalı... Örneğin, tek tek kişilerin sorumluluğu öne çıkarılmalı..."

Rehn, bunun yerine doğrudan mevcut bir yasanın uygulanmasını sorun yapıyor.

İş Rehn'le de bitmiyor... Avrupa Parlamentosu'nun Türkiye raportörü Ria Oomen-Ruijten'in mayısta yayımlanması planlanan taslak raporunda şu değerlendirme var:

"Türkiye'de herkesin güvenebileceği bir yargı yok. AKP'ye ve DTP'ye açılan davalar beklemede. Türkiye'de siyasi sürece yargı darbesi yapılıyor..."

Bu taslak değil, taslama...

Rehn'inki de kusura bakmasın ama, Anadolu diliyle ren geyiği muhabbetine benziyor!

Mustafa Balbay - Cumhuriyet, 01 Nisan 2008

Mehmet Bugün pazar

Spor yapalım biraz.

Spordan Sorumlu Bakan Murat Başesgioğlu, "Milli takımda Türk olmayan Mehmet olmasın" demiş...

Aurelio’yu kastediyor.

*

Hükümette niye İngiliz vatandaşı Mehmet var o zaman?

*

Madem "Türk" kelimesine bu kadar hassasız... Adında "Türk" olan Telekom’u Arap’a satan belgede, Bakan Başesgioğlu’nun imzası yok mu?

*

Milli takımın, bayrağı temsil eden 85 yıllık formasının, durup dururken "kırmızı-beyaz"dan "turkuvaz"a dönmesine niye ses çıkarmadı Spor Bakanı? "Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen turkuvaz" mı diyeceğiz bu saatten sonra?

*

(Spor dedim aklıma geldi... Geçenlerde, Seyit Onbaşı’nın 276 kiloluk top mermisini "iman gücü"yle kaldırdığını söyledi Başbakan... İçimizdeki en imanlı adam Naim Süleymanoğlu mudur? 276 kiloluk top mermisini koysak bugün önlerine, kabine üyeleri kaldırabilir mi? Mesela, Ali Babacan, Ertuğrul Günay... İmansız mıdır? Diyanet İşleri Başkanı, neden Halter Federasyonu Başkanı değil?)

*

Aurelio, 1 kişi.

Biz, 70 milyon.

Herkese yetecek kadar Türk var...

Bu 70 milyondan milli kalitede bir "libero" bulamıyorsak -ki, bulamıyoruz- asıl o zaman telaşa kapılmak lazım!

*

Milli maç öncesinde telekız pazarlığı yapanların, şike şaibesi olanların, bahis oynayanların, basın tribününe "geçirdik" diyenlerin, milli formayı giymesine itiraz eden var mı hiç? Ben duymadım...

*

Gurbetteki 2.5 milyon Türk’ün 700 bini Alman oluyorsa... Eline üç kuruş geçen, çocuğu Amerikalı olsun diye, eşini ABD’de doğurtuyorsa... "Green Card"a hücum varsa... Belçika vatandaşı gazetecilerimiz ekranlara çıkıp, bize akıl verebiliyorsa... Beyaz Saray çıkarları için yemin eden türbanlı arkadaş, milletvekili seçilebiliyorsa... Kraliçe vatandaşı Bakan, normalse...

Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan Aurelio’ya, teşekkür borçluyuz, teşekkür.

Yılmaz Özdil - Hürriyet, 30 Mart 2008

31 Mart 2008

Böyleleri de var!..

Cumhuriyet Gazetesi başyazarı İlhan Selçuk, geçirdiği kalp spazmı nedeniyle Amerikan hastanesine kaldırıldı. Gazetelere düşen bu habere yapılan okuyucu yorumlarından ilginç satılar:

- Ölüm son değil aksine bir başlangıçtır. Onun için önemli olan İlhan Selçuk'un ölmesi değil yaptıklarının hesabını Mahkeme-i Kübra'da nasıl vereceğidir. İşi zor, Allah yardımcısı olsun. . .

- Geçmiş olsun 9 Mart 1971 de yapacak olduğun BAAS devrimi için Türkiyeyi 12 Marta getirdiğin için Türkiye seni her zaman çok sevecek. . .

- Ölüm her zaman kayıp değildir, bazılarının ölümü sadece kendisi için değil milleti için de kurtuluş olur!

- adam darbeyi savundugu için heryerde şeriatçı aradığı için müslüman düşmanı oldugu için övülüyor. . . alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste

- tabiki ilhan bey hastanelik olur cunku pantolonlari tutustu suclu diye

- Sevgili İlhan Abi gözün arkada kalmasın. senin yaktığın darbecilik ateşi hiçbir zaman sönmeyecektir. Senin yetişitirdiğin genç cuntacılar darbeciler bu davayı yere düşürmeyeceklerdir.

- senden kurtulmak istiyoruz

- Evet ilhan selcukta bir gün ölecek"kendi tabiriyle nalları dikecek"ama tek üzüldüğüm millete çatışma ve gerilimden başka bir aşılamayan ilhan selcuk'a yinede üzülüyorum bu yaşına gelmiş anlı secde görmemiş inşaallah Allah nasip eder, kalplerin anahtarı Allah cc elindedir. Belki bu rahatsızlık ona bunu hatırladır. iyi dileklerimle

- üzülmedim ama yaradandan ötürü üzüldüm. . . . . . benide savcı yasaklasın . . .

- İYİKİ GÖZALTINDAYKEN BİRŞEY OLMADI. MAZALLAH , BU LAİK GEÇİNEN KESİM MİLLETE ANASINDAN EMDİĞİ SÜTÜ BURNUNDAN GETİRİRDİ.

- ATATÜRK beni türk hekimlerine emanet edin demiş, ne işin var amerikan hastanesinde. . .

- AMERİKAYA KARŞI OLAN İNSANIN ORADA İŞİ NE.NE KADAR VATAN
SEVER OLDUĞU BELLİ.

...

Cumhuriyetimizin ulu çınarına acil şifalar dileriz.

Not: Yazım yanlışlıklarına ve imla hatalarına, yorumcuların kalitesinin(!) gözükmesi amacıyla, dokunulmamıştır.
Related Posts with Thumbnails