12 Eylül 2007

Nazlı Ilıcak ve 12 Eylül'ün utanç satırları!

12 Eylül 1980, Türkiye'nin "yarım yamalak" demokrasi tarihinde bir kara leke olarak duruyor. Bugün 27 yaş altındaki yüzbinlerce genç, o tarihte neler olduğunu, neler yaşandığını bilmiyor. 1980'de "açık hapishane"ye çevrilen Türkiye, 12 Eylül'ün izlerini bir türlü silemiyor. Bunda en büyük pay, kuşkusuz bazı aydınların 12 Eylül'de gösterdiği tavır. Zira, cuntacıların postallarını gördüklerinde "hazır ol"a geçenler, halkın demokrasi dışı girişimlere karşı direnmesi için mücadele edemiyor.

O dönem, aralarında Nazlı Ilıcak'ın da bulunduğu birçok kalem, 12 Eylül'ü "düğün bayram" şeklinde karşılamıştı. Nazlı Ilıcak, 12 Eylül cuntası sonrası, Kenan Evren ve arkadaşlarına en büyük desteği veren Tercüman Gazetesi'nde yazıyordu.

Ilıcak, "komünistler"e gereken cezanın verilmesini istiyor, kalemini cunta için oynatıyordu. Fanatik bir Demirelci olan Ilıcak, yazdığı bir makaleden ötürü ise, kısa bir süre cezaevine giriyordu. Ancak cezaevine giriş sebebi, cuntaya karşı direnmesinden değil, Demirel'i övmesinden dolayıydı.

Bugün aynı Nazlı Ilıcak, geçmişte emrine girdiği cuntacıların karşısındaymış gibi duruyor. Yurt Yayınları'ndan 1991 yılında çıkan "Kalemlerin İhaneti" adlı kitap Ilıcak'ın "cunta sınavı"nı belgeleriyle ortaya koyuyor. Zeki Saral'ın hazırladığı kitap bugün topluma demokrasi dersi verenlerin, dün nasıl "içtima düzeni"ne girdiğini gösteriyor.

12 Eylül ürünü olan AKP'nin kanatları altına sığınarak "demokrasi" dersi veren kalemler, cunta döneminde yaşanan acılardaki paylarının unutulduğunu sanıyor. Halbuki yazı; tarihin bir aynasıdır. Siz görmek istemeseniz bile, tarihi silemezsiniz. Yazdıklarınız, karşınıza on yıllar sonra bile çıkar.

Bugün "güya" askerle çatışan Nazlı Ilıcak da, dün yaptıklarının unutulduğunu sanıyor. Tercüman Gazetesi'nde askere alkışlarla destek veren Ilıcak'ın, o yüzden bugün söylediklerinin hiçbir hiçbir anlamı yok. Çünkü; yazı geçmişi cunta övücülüğü yüzünden lekeli...

16 Eylül 1980 tarihinde Tercüman'da kaleme aldığı yazı, Ilıcak'ın nasıl bir darbeci olduğunu açıkça gösteriyor: "Ümidimiz memleketimizin birlik ve beraberliğimizin son şansı olan Türk Silahlı Kuvvetleri harekatının başarısı ile neticelenmesidir." Bu sözler, Ilıcak'ın boynundaki bir yafta gibi duruyor.

Ilıcak'ın ümit ettiği başarıyı gerçekleştiren cuntacılar, yazarın isteklerini tek tek hayata geçiriyor.

14 Eylül 1980 tarihli yazısında askere seslenen Ilıcak şöyle diyor: "Türkiye’de demokrasi, demagojiye ve anarşiye dönüşmüştür. Otorite ve hürriyet arasındaki denge, birincisi aleyhine bozulmuş, bir otorite boşluğu doğmuştu. Türk Silâhlı Kuvvetleri, bu boşluğu doldurdular. Açıklanan hedef, “Demokrasinin işlemesine müsait ortamı hazırlamaktır. Bu ortam ne kadar süratle oluşursa, milletimiz, memleketimiz o kadar çabuk huzura kavuşacaktır."

Askerler, darbeci Ilıcak'ın isteklerini tek tek gerçekleştiriyor. Memlekete kendi yöntemleriyle "huzur ve güven" getiren askerler, Ilıcak'ın "güven"ini boşa çıkarmıyor. Cunta öncesini, "Mehmet Ali (Ilıcak) okula rahat gidemiyordu" sığlığında değerlendiren yazarın istediği "huzur" postal ve dipçik gücüyle gerçekleşiyor. Aşağıdaki tablo ise Ilıcak'ın istediği "huzur"un yansıması olarak önümüzde duruyor:

NAZLI ILICAK'IN ÖVDÜĞÜ CUNTA, HUZURU NASIL GETİRDİ?

"Ülkenin gerçek sahibi biziz" havasındaki beş general, 12 Eylül 1980'de, ABD'nin açık desteğiyle, TBMM'yi kapattı. Anayasayı ortadan kaldırdı, siyasi partilerin kapısına kilit vurdu ve mallarına el koydu.

O günden sonra;

**650 bin kişi gözaltına alındı.
**1 milyon 683 bin kişi fişlendi.
**Açılan 210 bin davada 230 bin kişi yargılandı.
**7 bin kişi için idam cezası istendi.
**517 kişiye idam cezası verildi.
**Haklarında idam cezası verilenlerden 50'si asıldı (18 sol görüşlü, 8 sağ görüşlü, 23 adli suçlu, 1'i Asala militanı).
**İdamları istenen 259 kişinin dosyası Meclis'e gönderildi.
**71 bin kişi TCK'nin 141, 142 ve 163. maddelerinden yargılandı.
**98 bin 404 kişi ''örgüt üyesi olmak'' suçundan yargılandı.
**388 bin kişiye pasaport verilmedi.
**30 bin kişi ''sakıncalı'' olduğu için işten atıldı.
**14 bin kişi yurttaşlıktan çıkarıldı.
**30 bin kişi ''siyasi mülteci'' olarak yurtdışına gitti.
**300 kişi kuşkulu bir şekilde öldü.
**171 kişinin ''işkenceden öldüğü'' belgelendi.
**937 film ''sakıncalı'' bulunduğu için yasaklandı.
**23 bin 677 derneğin faaliyeti durduruldu.
**3 bin 854 öğretmen, üniversitede görevli 120 öğretim üyesi ve 47 hâkimin işine son verildi.
**400 gazeteci için toplam 4 bin yıl hapis cezası istendi.
**Gazetecilere 3 bin 315 yıl 6 ay hapis cezası verildi.
**31 gazeteci cezaevine girdi.
**300 gazeteci saldırıya uğradı.
**3 gazeteci silahla öldürüldü.
**Gazeteler 300 gün yayın yapamadı.
**13 büyük gazete için 303 dava açıldı.
**39 ton gazete ve dergi imha edildi.
**Cezaevlerinde toplam 299 kişi yaşamını yitirdi.
**144 kişi kuşkulu bir şekilde öldü.
**14 kişi açlık grevinde öldü.
**16 kişi ''kaçarken'' vuruldu.
**95 kişi ''çatışmada'' öldü.
**73 kişiye ''doğal ölüm raporu'' verildi.
**43 kişinin ''intihar ettiği'' bildirildi.

Kaynak: Gerçek Gündem

Hiç yorum yok:

Related Posts with Thumbnails