12 Haziran 2008

Dinci Demokrasi Olmaz

Önceki gün MHP lideri Devlet Bahçeli’yi, ardından da Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın konuşmalarını izlerken kendi kendime sordum:

“Türkiye çağın neresinde?”

Ardından başka sorular geldi...

Tuzla’daki tersanelerde ardı arkası kesilmeyen ölümlerin sorumlusu kimlerdi? Hazine ve orman alanlarını talan edenler hangi siyasi partinin yandaşlarıydı? AKP’yi her koşulda destekleyen, savaş tamtamları çalan kalem erbabı nerelerden besleniyorlardı?

Çağa yenik düşen bir toplum yaratılmıştı...

Akaryakıt fiyatlarının ivme kazanması Fransa’dan Hindistan’a dek uzanan coğrafyada tepkiye neden olurken, Türkiye’de kimsenin sesi ve soluğu neden çıkmıyordu?

Tepkisiz bir toplum yaratılmıştı...

Medya baskı altındaydı...

Yargıtay’ın telefon dinlemelerinde Türkiye genelini kapsayacak biçimde yetki verilmeyeceği kararını haberleştiren Milliyet muhabiri Gökçer Tahincioğlu’yla Vatan gazetesi muhabiri Kemal Göktaş’a “gizliliği çiğnedikleri” gerekçesiyle soruşturma açılması hangi demokratik ülkede görülürdü?

Suç gerekçeleri uzayıp gidiyordu iki genç meslektaşımız için:

“Terörle mücadele yasasına muhalefet... Hedef gösterme...”

Haber ve düşünce suç sayılıyordu benim ülkemde...

Ama savcılık soruşturmasını, poliste alınan ifadeleri, dinleme tutanaklarını yayımlayan gazeteciler ise AKP hükümetince korunup kollanıyor; yazdıkları haberler, yazılar televizyon ekranlarına yansıyordu...

***

CHP Grup Başkanvekili Kemal Anadol, İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın yazılı yanıtlaması için verdiği soru önergesinde, “Ergenekon soruşturması” hakkında yayın yasağı, gizlilik kararı olmasına karşın, sistemli yayınlar yapıldığını öne sürüyordu...

Kemal Anadol 25 Mart 2008’de sormuştu:

“Yayın yasağına rağmen ‘Ergenekon Soruşturması’ hakkında basına bilgi sızdıranlar kimlerdir?”

Aradan iki buçuk ay geçmiş ama İçişleri Bakanı Atalay, CHP’li Anadol’un sorusuna yazılı yanıt vermemiş...

Böyle bir ülkede yaşıyoruz...

Telefonlar dinleniyor, toplum sessiz; dağlarımız, ovalarımız, göllerimiz, koylarımız, büklerimiz yabancılara peşkeş çekiliyor, toplum tepkisiz...

Şimdilerde Karadeniz’in doğa cenneti Bartın’ın varsıl bitki örtüsüyle ünlü ilçesi Amasra’da termik santral kuruluyor...

Üstelik Küre Dağları Ulusal Parkı’na 40 kilometre uzaklıkta olan yerleşim birimine... Kaz Dağları’nı, Toroslar’ı bitirdiler, şimdi sıra Küre Dağları’nda...

Sorular bitmiyor...

“Sıkmabaş”ı demokrasi ve özgürlüklerin genişletilmesi olarak topluma yutturmaya çalışanlara bir sorum olacak:

“Dinci demokrasi olur mu?”

Hiç olmaz mı, bal gibi olur. Anayasa Mahkemesi önüne bir dinci örgüt toplanır, yargı üyelerine pankartlarla gözdağı verir:

“Yargı İslamı yargılayamaz... Cüppeli darbeye direneceğiz.”

İran’da İslam Cumhuriyeti’ni demokrasi sananlar “evet” diyebilir... Suriye’yi, Mısır’ı, Libya’yı “laik” diye tanımlayanlar ise bu soruya “hayır” yanıtı verebilir.

Bireyleşmenin, çağdaşlaşmanın, demokrasinin yol haritası laiklikten geçmez mi?

Laiklik bir yaşam biçimi olmadan ne bireyleşme olur, ne çağdalaşma ne de demokratikleşme...

***

Barroso’nun TBMM’de yaptığı konuşma geldi aklıma...

Ne diyordu muhterem:

“Müslüman dünyasının köktendinci rejimleri karşısındaki tek alternatif Türkiye...”

“Sıkmabaş”ı bir siyasal simge olarak görmüyor Barroso, Tayyip Bey “Velev ki siyasi simge” demesine karşın!..

Fransa’da, Almanya’da, İngiltere’de, kısaca hangi demokratik Avrupa ülkesindeki okullarda, kamu kuruluşlarında “sıkmabaş” insanların gözüne sokulacak kadar batıyor, din eksenli bir siyasetin aracı oluyor...

Bir örnek verin Bay Barroso!..

Hangi ülkede?

Hikmet Çetinkaya - Cumhuriyet, 12 Haziran 2008

Hiç yorum yok:

Related Posts with Thumbnails