25 Haziran 2007

Demokrasinin Yıldızları mı?


Geçenlerde "Demokrasinin Yıldızları" diye bir tabela ve bu tabelada da Menderes, Özal ve RTE'yi gördüğümde gözlerime inanamadım, adeta dehşete düştüm...

Neden mi?

Gelin isterseniz Tarihimizle Bir Yüzleşelim...

1950'den bu yana iktidar olan sağ partiler, hemen her seçimde demokrasi için yıllardır mücadele ettiklerini ifade eder dururlar.

Bu uğurda verdikleri savaşın, halk için seçkinlere karşı yapılan mücadelenin kahramanları olarak kendilerini gösterirler... Verdikleri mücadelenin halk için seçkinlere karşı yapıldığından dem vurup dururlar...

Acaba gerçekler öyle midir?

Bakınız 1945 yılında CHP "Toprak Reformu" yasası ile topraksız köylülere toprak vermek ister...

Ancak CHP içindeki büyük toprak ağaları buna şiddetle karşı çıkarlar...

Bu grubun bayraktarlığını yapan Celal Bayar, Adnan Menderes, Fuat Köprülü, Refik Koraltan ve Emre Sazak partiden ayrılır ve Demokrat Partiyi kurarlar. Toprak Reformu kanunu da engellerler...

1950 seçimlerini de "Yeter Artık Söz Milletin" sloganı ve Ulusun Demokratik hakları için iktidara gelirler... Ve Demokrasi deneyimimiz de böylelikle başlar...

Demokrat parti Meclis'teki çoğunluğu ile tüm özgürlükleri ve insan haklarını ayaklar altına almaya başlamıştır…

İktidar partisi milletvekillerinden oluşan "Tahkikat Komisyonu"nu kurarlar ve baskılar başlar...

Bu komisyona sadece gazete ve dergileri değil, onları basan matbaaları da kapama yetkisi verilir...

Emniyet teşkilatı istediğini günün 24 saati, evinden, işinden, sokaktan alıp gidebilir, haber de vermezdi...

Bilemezdiniz tutuklu mu, yoksa kaçırıldı mı, ya da vurulup bir yere atıldı mı?

Ne Avukat tutma hakkınız vardı ne de ailenize bir haber verebilme... Mahkemeye çıkma günü de yoktu. Yargıcın önüne çıkmak sizi tutuklayanın insafına kalmıştı...

Demokrat partili değilseniz Yurt dışına çıkma hakkınız da yoktu...

Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı da yoktu... Hukuk da hani "İspat Hakkı" denen şeye o zamanki iktidar milletvekilleri "İsmail Hakkı" mı derlerdi… Planlama diyenlere ne planlaması bize pilav lazım denirdi...

Ama Menderes halka "Siz isterseniz Hilafeti Bile Geri Getirirsiniz" veya "Odunu koysam Mebus seçilir” gibi demokratik laflar ederdi orada burada...

Sonra ihtilal oldu ve 1961 Anayasası ile Türkiye bugünkünden çok ileride bir Anayasa'ya sahip oldu...

Ülkemizdeki özgürlüklerin ve demokrasinin temelleri bu Anayasa ile atıldı... İsteyenlere detayları ile anlatabilirim ama devam edelim.

Demirel sonraları "Bu anayasa bize bol geliyor" demeye başladı ve 12 Eylül ihtilali ve ardından da diğer Demokrasi havarisi, orta direk dostu Özal ile tanıştık…

Bakın Özal ile demokrasinin hangi nimetlerinden faydalanmaya başladık;

"Anayasayı bir kere ihlal etsek ne olur";

"Benim memurum işini bilir"

söylemleri hemen herkes tarafından demokrasinin bir gereği olarak kabul edilir olmuştur...

Siyasal partiler yasası bugünkü haline bizzat Özal tarafından getirilir ve liderler sultası devri başlar...

Bakanlardan üstü boş imzalı istifa mektupları baştan alınır olur...

Milletvekillerine “Siz gidin işlerinizin başına biz her şeyi burada hallederiz; ama şu boş kağıtlara imzalarınızı atın" devri başlar... Kanunlar ve kanun hükmünde kararnameler bu şekilde çıkmaya başlar...

Ayrıca hukukun etrafından nasıl dolaşılır, ekonomik suçlarımıza ekonomik cezalar alınmasını öğreniriz, bunu ödemeyince de af etmeyi öğreniriz...

Atamalarda Cemaat öncelikli tasarruflar, kayırmalar, hazinenin yağmalanması, ekonomi için yapılan hemen her şeyin mubah sayılmasını da öğreniriz...

Ama önemli değildir bu Özal ekonomiyi uçurmaya başlamış, Türkiye çağ atlamıştır...

Armudun sapı, üzümün çöpünün sırası değildir...

Aradan yıllar geçer ve Demokrasinin Son Havarisi denilen RTE iktidara gelir;

O zamanda demokrasinin başkaca nimetlerini öğrenmeye başlarız; Bir kere eğer çoğunluğunuz varsa her şey mubah olur...

Her dediğinizi herkesin kabul etmesi gerekir...

Anayasaya uygunluk da nedir öyle??? Çoğunluk ne derse o olmaz mı demokrasilerde...

Mahkemelerin aldığı kararlar sonrası bir de "Ulemaya Danışmak" gerektiği ortaya çıkar...

İktidarların her dediğinin veya her fikrinin demokratik, karşıt fikirlerin ise anti-demokratik olmasını da öğrendik bu süreçte...

Kişilerin laik olamayacağını ama devletin laik olmasının demokrasinin ana koşullarından olduğunu öğrendik...

Cumhurbaşkanının bir kişi tarafından seçilmesinin doğal bir demokratik hak olduğunu basınımız dâhil hemen herkes kabul etti...

İktidarın Devletin tüm kurumları ile kavga etmesinin halk için olduğunu, halkın oyları ile seçilen Başbakanının halkını, çiftçisini, basınını, askerini azarlamasının demokrasinin gereği olduğunu öğrendik...

AB'nin ve ABD'nin her dediğinin yapılmasının demokratikleşmek için çok gerekli olduğunu da öğrendik...

Ali Diboların, tüm kadroların iktidarca değiştirilmesinin ve yandaşlarla doldurulmasının, demokrasinin rahat işlemesi için gerekli olduğunu öğrendik bir de...
Demokratik bir ülkede ülkeye adını veren millet adının aslında bir alt kimlik olduğunu öğrendik bir de...

Sanırım bunu ihraç etmek de istedik ama İngiltere'de yaşayan İngilizler ile Almanya'da yaşayan Almanlar ve Fransa'da yaşayan Fransızlar ile Amerikalılar buna karşı çıktılar nedense...

Ama tabii ki tüm bunlar halkımız için seçkinlere karşı yapılan demokratik bir mücadele içindi... Ülkemize de zaten daha fazla demokrasi lazımdı ki halkımız seçkinlere karşı dik durabilsin...

Gördüğünüz gibi üç liderimiz de demokrasinin yıldızları!!!
Bence biz yine de Armudun sapı, üzümün çöpü demeyelim sonra bakarsınız sap gibi kalır çöpe gideriz...

Celal Toroğlu
Kaynak: www.acikistihbarat.com

Hiç yorum yok:

Related Posts with Thumbnails