11 Nisan 2008

Laiklik Arkadan Gelsin!

AB Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barroso ve genişlemeden sorumlu komiser Olli Rehn'in Ankara ziyareti öncesinde başlattıkları Türkiye'ye yönelik operasyon, 5 yıldır dikkat çekmeye çalıştığımız kimi gerçeklerin daha net anlaşılmasını sağladı.

Genel durum şöyle özetlenebilir:

AB ile AKP Türkiye'ye karşı anlaştı!

AB penceresinden Ankara şöyle görünüyor:

Türkiye'nin temelleri, ortak değerleri, her şey bir yana, AKP bir yana!

AB, 14 Mart'ta açılan AKP davasına başlangıçta mesafeli baktı. 10 günlük bir "değerlendirme" ve "AKP ile istişare" sürecinden sonra atışlara başladı.

Kapatma davası zemininde AKP ile AB'nin Türkiye'deki laiklik ve yargı sistemiyle ilgili olarak neredeyse aynı düşündükleri bir kez daha ortaya çıktı. Kim kimi etkiliyor, ayrı konu... AB temsilcileri yürürlükteki yasalara dayalı olarak açılan bir dava için "yargı darbesi" diyecek kadar ileri gidiyor ve AKP bu saldırıları zevkle izliyor!

***

AB'nin "yargı darbesine" dayalı olarak ikinci saldırısı ise laikliğe!

Sanki Avrupa kıtası, yüzlerce yıl dinin toplumsal yaşamdaki yerini sağlıklı temellere oturtmak için milyonlarca insanın kanını dökmedi...

Sanki Roma İmparatoru Sezar'ın çevresi, devlet yönetimini onun etrafında biçimlendirmek için "İsa 'nın hakkı İsa'ya, Sezar'ın hakkı Sezar'a" deyimini üretmedi...

Sanki bilimi, dini iktidar gücü olarak kullanan kişilerin yarattığı dogmalardan kurtarmak için bin yıla yakın süre uğraş vermedi...

Bütün bunları yapan Avrupa, şimdi Türkiye'ye şu şarkıları söylüyor:

Laikliğin ne önemi var, mühim olan demokrasi!

Evrensel gerçek o ki; demokrasi ancak laiklik varsa yeşerebilir, gelişebilir. Deyim yerindeyse, laiklik topraktır, demokrasi ağaç!

AB Türkiye'ye, sizde toprak olmasa da olur, biz size meyvelerle donatılmış plastik ağaçlar verir, güzel görünmenizi sağlarız, diyor.

AB kadar olmasa da, ABD katlarından da Türkiye'de laiklik dahil her şeyin yeniden tarif edilmesi gerektiği yorumları geliyor. Türkiye'ye "İslami demokrasi" tanımını uygun görüyorlar.

Onlara sormak gerekir:

Irak tipi mi?

***

Türkiye, bugün AB ile müzakere yapma ortamında ise bunu neye borçlu?

Atatürk devrimlerine...

Dün 10 Nisan Laiklik Günü idi. 10 Nisan 1928'de, anayasada temel bir değişiklik yapıldı ve bir hukuk metninde olmaması gereken dini ifadeler çıkarıldı.

Aynı süreçte, hukukta da önemli adımlar atıldı.

Halen Türkiye'de uygulanmakta olan medeni hukuk İsviçre'den, idare hukuku Fransa'dan, ceza hukuku İtalya'dan, vergi hukuku Almanya'dan alındı...

Eğer Türkiye'de Kurtuluş Savaşı'nın ardından büyük bir kuruluş savaşı yaşanmasa, her şey bugünkü Arap Yarımadası ülkelerindeki gibi olsa, AB ile "tam üyelik" görüşmeleri yapılabilir miydi?

Önümüzde bir Fas örneği var. Fas, Avrupa'yla neredeyse iç içe. Arada bir Cebelitarık var. 1990'ların ortasında onlar da AB'ye başvurdular. "Hiçbir ortak durum yok" yanıtı aldılar.

AB, AKP aşkına kendi değerlerine de saygısızlık ediyor.

Yukarıda saydığımız hukuk adımlarını AB bize dayattığı için değil, ülkemizin gereksinimi olduğu için attık. Böyle giderse AB'ye söylenecek tek şey şu:

Gölge etmeyin!

Biz kendi yolumuzu buluruz...

Mustafa Balbay - Cumhuriyet, 11 Nisan 2008

Hiç yorum yok:

Related Posts with Thumbnails