04 Temmuz 2008

Bizim Silahımız Demokrasi ve Hukuk

Dinci basını, AKP medyasını, tarikat şeyhlerinin müritlerini, Soros’un Çocuklarını bilmem izliyor musunuz?

Hepsi bir ağızdan sesleniyorlar:

“Darbeciler hesap verecek!”

Türkiye kutuplaşma döneminden geçiyor, pek çok kişi aklını kaçırmış...

Türk Silahlı Kuvvetleri’nin tümünü “darbeci olarak” suçluyor din bezirgânları ve Soros’un Çocukları...

Ortada bir iddianame yok ama bilgi kirliliği gazetelerde çarşaf çarşaf...

Burada tek amaç var:

“Yargıyı etkilemek!”

“Ergenekon” adı ortaya atılıp gözaltılar başladığından beri şunu söylüyorum:

“Yargının vereceği karara saygı göstermek zorundayız. Yargının görevini yapması için, medya etkileyici yayın yapmamalıdır.”

Yine, bu köşede hep yazdım ve yazmayı sürdüreceğim:

“Ne şeriat ne de darbe!”

Çünkü demokrasiyi bir yaşam biçimi olarak görüyorum...

Bugün dinci basın, AKP medyası ve Soros’un Çocuklarının, tüm silahlı kuvvetlerini “darbeci” olarak nitelemesi; Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral İlker Başbuğ’u karalamaya yönelik yayın yapması, beni gerçekten düşündürüyor...

Bu tür yayınların amacı nedir, kimlerin işine yarar?

2004 yılından bu yana basına yansıyan darbe savları, günlükler, belgeler ortaya çıktı...

Peki, o dönemde bu ülkenin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan değil miydi?

Niçin adı geçen komutanlar emekli edilip, yargı önüne çıkarılmadı?

Askeri, siyasal yaşamın içine çekmek için yayın yapan medyaya, politikacılara ne demeli?

AKP’ye muhalif olanları “darbeci”, “faşist”, “çeteci” diye suçlayanlar, kirli bilgi dağıtanlar için ne yapılacak?

Bir “öç alma” duygusuyla kalem oynatanlar cezasız mı kalacak bu ülkede?

***

“Ergenekon” davasına ilişkin henüz ortada iddianame yok. İş uzadıkça uzadı ve bir yılı aştı. Bir yıldır cezaevinde olanlar var. Bunlardan birisi yazar Ergün Poyraz.

İnsanlarda bir tedirginlik gözlüyorum. Gazetecilerin telefonlarının dinlendiği söyleniyor. İşadamları “sıra bana mı gelecek?” diye düşünüyor.

Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu’nun açıklamasını okudunuz.

Ne diyordu Hisarcıklıoğlu:

“Akşam yatağa yatarken, sabah nasıl bir Türkiye’yle uyanacağımız kuşkusunu yaşıyoruz...”

AKP hükümeti TÜSİAD’a bile aba altında sopa gösterdi, Kemal Derviş’in çağrılmasına karşı. AKP’ye karşı yeni bir parti arayışı nedeniyle işadamlarında “Ergenekon kapsamına girer miyim?” kuşkusu yaygın.

Demokrasi maskesiyle öç alma peşinde olanlara sormak gerekiyor:

“2004 yılında darbe duyumu alan AKP hükümeti neden o tarihte komutanları emekli etmedi?”

Yaşananlardan gerçekten üzüntü duyuyorum...

Mustafa Balbay’ın evi dört saat aranıyor. Polisler koluna girip götürüyor.

Tercüman’ın genel yayın yönetmeni Ufuk Büyükçelebi’nin bilekleri arkadan kelepçeleniyor...

Laik medyamız suspus!..

Dinci medya ve AKP yandaşı kalemler ise saldırıda...

Şimdi hedefte rektörler var!..

Bakın “malum dincilere” nasıl hedef gösteriyor rektörleri...

Peki cumhuriyet savcıları bu tür yayınlar ve bilgi kirliliği karşısında ne yapıyorlar?

***

Dincilerin, AKP yandaşlarının, tarikat şeyhlerinin, müritlerinin dokunulmazlığı var demokrasi adına...

Kendileri gibi düşünmeyenleri “darbeci”, “çeteci”, “faşist” diye suçlayan din bezirgânları, tarikat şeyhlerinin müritleri, Soros’un Çocukları meydanı boş bulduklarını sanıyorlar!..

Dün gazetelerine baktınız mı?

Sıvas Katliamını’nın on beşinci yılına ilişkin anma törenlerinden tek satır yoktu...

Türk Silahlı Kuvvetleri’ne, yurtsever solculara durmadan vuran “müritler” Tayyip Bey’e ise alkış tutarlar...

Bunların demokrasiyle, özgürlüklerle, insan haklarıyla uzaktan yakından ilişkisi yoktur...

Fethullahçı-Nakşi-Süleymancı şemsiyenin “Milli Görüş” zemininde yeşerdiler ve bugünlere geldiler...

Bizim en güçlü silahımız demokrasi ve hukuktur!..

Ya onların?..

Hikmet Çetinkaya - Cumhuriyet, 4 Temmuz 2008

Hiç yorum yok:

Related Posts with Thumbnails